Faruk Eczanesi Nerde?

Faruk Eczanesi Nerde?

Bir yere gitmeye karar verdiğinizde ne yaparsınız? Eskiden bilenlere¹ sorulurdu, tabi bu bilenler bazen Cem Yılmaz'ın Faruk Eczanesi esprisindeki gibi olur, size yanlış yeri tarif eder, enerjinizi ve zamanınızı kaybetmenize sebep olurdu.

Faruk Eczanesi Nerde?

Bir yere gitmeye karar verdiğinizde ne yaparsınız? Eskiden bilenlere¹ sorulurdu, tabi bu bilenler bazen Cem Yılmaz'ın Faruk Eczanesi esprisindeki gibi olur, size yanlış yeri tarif eder, enerjinizi ve zamanınızı kaybetmenize sebep olurdu. Başka yollar da var tabi, mesela haritalar, kendi işimi kendim görürüm² diyenler kullanır genellikle ama sonuçta kendi işlerini göremedikleri gibi kestirme bir yol buldum diye yanlış yola girip bir de kaybolurlar. Bu burada dursun.

Haberdar olamamışsın kendi zatından³ diye seslenir Akif insana, insan haberdar değilken kendi zatından nasıl haberdar olacak yaptıklarından ve yapacaklarından? Bu dize beni çok düşündürüyor bu yüzden sizi de düşündürmesini istiyorum.

İnsanı diğer canlılardan ayıran özellikleri nedir diye sorsam size cevabınız genellikle ‘düşünmesi’ olur herhalde. Başka cevaplar üzerinde isterseniz daha sonra durabiliriz ama biz şimdilik insanın düşünmesini ele alalım. İnsan düşünen bir varlıktır. Peki, insan nasıl düşünür? Düşünmek nasıl bir şey? Düşünen her varlık insan mıdır? Sorulara yanıtı ben vermeyeceğim şimdiden söyleyim. Düşünün!

Mevlana Mesnevi’de bir fili tarif etmeye çalışan insanları anlatır, hikaye tam olarak şöyledir: “Hind’den gelme bir fil, karanlık bir yere konmuştu. Halk, onu seyretmek için o karanlık ahıra geldi. Karanlıkta bir şey göremeyince, elleriyle azasına dokunmaya başladılar. Birisi hortumu tutup, “Bu hayvan oluğa benziyor.” dedi. Bir diğeri filin kulağını tutmuştu, onu yelpazeye benzetti. Biri de ayağına rastlamıştı, “Fil, bir direk gibidir.” dedi. Biri filin arkasına el sürdü. “Fil bir tahta benziyor.” dedi. Herkes bu şekilde fili tarif edip, onu kendi zannınca anladı. Görüşleri yüzünden sözler muhtelif oldu. Birinin dal dediğine öbürü elif dedi. Herkesin elinde bir mum olsaydı, sözlerindeki farklılık ortadan kalkardı.4”  Çok ilginç değil mi? Herkes fili tarif ediyor ama hiç kimse fili tarif edemiyor? İşte bu noktada resmin bütününe odaklanmak ve bütünü görmek gerekiyor. Söylemesi çok kolay ama yapması biraz zor. Bir de şöyle bakalım olaya isterseniz, elinize bir fotoğraf makinesi verdim şimdi, çıkın sokağa ve bana sokağı gösterin fotoğraflarınızla, benim için bir fotoğraf çekin. Çektiniz mi? Tamam, hadi bakalım şu fotoğraflarınıza; gülen bir çocuk, muhabbet eden ihtiyar teyzeler, yoldan geçen bir kedi vs… bu kadar mı yani? Ben sokağı göremiyorum hala. Tamam bir şans daha veriyorum size. Apartmanlar, ağaçlar… Biraz oldu gibi ama hala göremiyorum. Sokağın tamamını gösterecek bir fotoğraf çekmek zor mu yoksa? Elinizde fotoğraf makinesi yerine bir kamera olsaydı durum değişir miydi peki?

Hacivat’la Karagöz’ü bilirsiniz, tarihimize damga vurmuş karakterlerdir. Sizce yüzyıllardır hatırlanmalarının sebebi nedir? Benim birkaç tahminim var ama bunun konuyla ilgisi yok ama siz yine de düşünün. Konumuzla ilgili yanına gelecek olursak Karagöz5 karakterini düşünmenizi istiyorum. Karagöz nasıl biri, onu komik yapan şey ne? Benim dikkatimi çeken yanları cahil olması ve her şeyi yanlış anlaması. Hacivat’ın her dediğine kendince bir yorum katması, sadece Hacivat olsa yine iyi, çevresindeki herkesin sözlerini yanlış anlaması. Demem o ki bizde bazen Karagöz gibi oluyoruz, bunu bilerek ve isteyerek mi yapıyoruz bu tartışılır ama çoğunlukla farkında olmuyoruz. Algılarımız bizi yanıltabiliyor, daha önce öğrendiğimiz şeyler şu anı yaşarken karşımıza önyargı olarak çıkabiliyor. Bir olay karşısında aynı ortamda bulunmalarına rağmen yüzlerce insan farklı tepkiler verebiliyor. Yani davranışçılar aslında bir şeyleri bilmiyor ya da görmezlikten geliyor. Psikodinamik yaklaşım ise insanın bilinçli olmayan dürtü ve istekler tarafından yönetildiğini savunarak insanın tercih eden bir canlı olduğunu hiçe sayıyor. İşte bu noktada Beck ve Ellis amcamız kontrolü ele alarak bize Bilişsel Terapi6yi sunuyor.

 

Kendi zatımızdan haberdar olmak istiyorsak duygu, davranış ve düşüncelerimiz arasındaki bağlantıyı anlamamız gerekiyor. Bilişsel terapi bu bağlantının gerçeğe uygun ve uyumlu olmasıyla ilgileniyor. Yani fili tarif ederken de Hacivat’ı dinlerken de gerçeğe uygun mu değil mi ona bakıyor. Faruk Eczanesini aramaya benzeyen hayatımız otomatik düşüncelerimiz, ara inançlarımız ve temel inançlarımızın yolu doğru tarif etmesine bağlı. İstediğiniz yere varmak istiyorsanız bir şeyler yapmanız gerekiyor. Dilerseniz yol tarifi alabilirsiniz ya da kendinizi tanıyarak işe başlayabilirsiniz ama dikkat edin, yolu kime sorduğunuza ve kendinizi ne kadar tanıdığınıza.

Zeynep Büşra ÜNSAL

[1] “Bilenler”e dikkat etmenizi tavsiye ederim, Kişisel Gelişim Uzmanları, Yaşam Koçları vs… gerçekten biliyor mu? Ne kadar güvenilirler? Uzmanlıkları ne? Bir araştırın derim.

[2] Kişisel Gelişim uzmanlarının ve NLP’cilerin yazdıkları kitaplar var bir de değil mi? Bunlara da dikkat edin.

[3] bkz. Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Bilgeoğuz Yayınları, 2012, s.106.

[4]  “Dinleyin neyden, zira o, bir şeyler anlatmada…” bkz. Mevlânâ Celâleddin-i Rumî, Mesnevî-i Şerîf, Timaş Yayınları, 2014, s.305.

[5] Bu karaktere “Hacivatla Karagöz Neden Öldürüldü” filminde dikkat etmenizi öneririm. Bir Psikolojik Danışmanın mutlaka izlemesi gereken filmlerden biri. Yönetmenliğini Ezel Akay’ın yaptığı filmde Haluk Bilginer ve Beyazıt Öztürk rol alıyor.

[6] Bilişsel Terapi ile ilgili alanyazınında ulaşmanızı önereceğim iki kitap var, bunlar:

Hakan Türkçapar, Bilişsel Terapi, HYB Yayıncılık, 2014, Ankara

Robert L. Leahly, Bilişsel Terapi Yöntemleri, HYB Yayıncılık, 2010, Ankara.

Bu haber toplam 4185 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.