ZEHRA SAÇAKLIDIR

ZEHRA SAÇAKLIDIR

Hız, Hayatı Yüzeyselleştiriyor

ZEHRA SAÇAKLIDIR

                                 Bir kere yaşayacağımız ânlarımız için “bu acele nereye” diye kendimize sormamız gerekiyor.

Hız, Hayatı Yüzeyselleştiriyor

Yaşadığımız çağa pek çok farklı isimler verilmiş ve verilmektedir. Kuşkusuz bu isimlerden en yerinde olanlarından biri de hız çağı. Özellikle büyük şehirlerde daha çok hissedilen bu hız, hayatımızın her alanına nüfuz etmiş durumda; ulaşım, sağlık, eğitim, ekonomi, arkadaşlık, evlilik ve daha pek çoğu. Her şey hemencecik olsun istiyoruz.  Oysaki Maverdi “Bulduğunuz değeri olan şeyler, ucuza mal olmaz. Bulduğunuz şeyin değeri, ararken sarf ettiğimiz emek kadardır” der.

Her şey bize yarışın tam ortasında ve hızlı olmamız gerektiğini salık veriyor. Otobüse bindiğimiz şöforun, dersine girdiğimiz öğretmenin, muhabbet ettiğimiz arkadaşımızın, patronumuzun, tramvayın, metronun, parmak uçlarımızdaki telefonun ve okuduğumuz kitapların bile acelesi var. Oysaki hayat ancak yavaşlıkla anlaşılır, yavaşlıkla duyumsanır ve özümsenir. Kemal Sayar “Yavaşla” adlı kitabında “Saatlerini, doğanın ve iç dünyalarının çevrimine ayarlayanlar, güneşi ve gökyüzünü görebilenler hayatı uzun bir şimdi ve yekpare, geniş bir an olarak yaşayabilenler ‘içime çektiğim hava değil, gökyüzüdür’ diyebilenler eve mutlu dönüyor” diyor. Bir de Tanpınar’ın dizelerine kulak verelim:

Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında

Yekpare geniş bir ânın parçalanmaz akışında..

Hem Kemal Sayar hem de Tanpınar’a göre hayatı ‘geniş bir an’ olarak yaşamalı kendimizi ve ânlarımızı yoklamalı, şu an da neler oluyor, neler hissediyorum sorularını kendimize sık sık sorarak, ânlarımızın idrakine vararak yaşamalıyız. Aksi takdirde ânlarımızla birlikte biz de değersizlik kuyusuna yuvarlanabiliriz.

hizli-yasam.jpgNeye karşı hızlı olduğumuzun bile tam olarak farkında olmadan öyle alelade yaşayıp gidiyoruz. Bir kere yaşayacağımız ânlarımız için “bu acele nereye” diye kendimize sormamız gerekiyor. Bu hızla yaşamdan mı yoksa ölümden mi kaçıyoruz? Oysa kaçan kovalanıyor,  biz hızlı oldukça ölüm bize daha çok yaklaşıyor ve biz yaşamdan kaçtıkça her şey daha çok üzerimize geliyor. Hız, hayatı yüzeysel ve derinliksiz kılıyor. Bu da değersizlik hissimizi her geçen gün kareleriyle çarpıyor. Oysaki değerli olma hissi bizi hayata bağlayan en önemli unsurlarından biridir. İntihar eden ya da etme teşebbüsünde bulunan çoğu insan için hayatta bir önemlerinin olmaması ve kendilerini değerli hissetmeme duygusunun onları hayattan kolaylıkla çekip aldığını görebiliriz. Biz de değerliyiz ve değerli olmaya çalışırız, bebekken bir çaba harcamadan etrafımızdaki insanlar için ne kadar değerli olduğumuzu hissederiz, okula gittiğimiz zamanlar öğretmenlerimiz için değerli olmanın yollarını ararız, gençlik yıllarımızda bize değerimizi hissettirecek dostlar ediniriz, yetişkin olduğumuzda, hayatımızı birleştirdiğimiz insan ve çocuklarımız için çok değerliyizdir, yaşlandığımızda ise tüm bu insanlar için ve belki de uğrunda uzun yıllar çalışıp didindiğimiz mesleğimiz için değerli olarak ayrılmak isteriz.  “Yavaşlık” adlı kitabın yazarı olan Kundera  “Her şey çok hızlı gerçekleştiği takdirde kimse hiçbir şeyden emin olamaz, kendisinden bile” derken ancak yavaşlayarak kendimizin farkında olacağımızı söylüyor.

“Tencereyi bile ocakta yavaş yavaş ustaca kaynatmak gerekir. Delice kaynayan tencerenin pişirdiği yemekten hayır gelmez”. Pişirmek metaforuyla acele etmememiz gerektiğini anlatan

Mevlana için pişirmek aynı zamanda “Hamdım, piştim, yandım” sözündeki anlamıyla hayatın özetiydi de. Demek ki biz de pişeceğiz ve nasıl pişeceğimizi altımızda yanan ateşin derecesi belirleyecek ve Mevlana’ya göre öyle delicesine değil ağır ağır, ustaca pişeceğiz.  

Bu yazı toplam 2547 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum