Anlamlı Yaşama Arzusu

KÜBRA ASTAN

     "Biz insanlar yaradılıştan anlamı olmayan bir dünyaya fırlatılma talihsizliği yaşamış olan anlam arayan yaratıklar gibi görünüyoruz." İrvin YALOM

 

  İnsanoğlu varlığını fark edebilen ve sorgulayan tek canlıdır. Varlığa anlam aramak doğuştan gelen bir ihtiyaçtır.. Kimiz ve neden yaşıyoruz? Hayatın anlamı ne?  Geleceği bilmek ve belirmek mümkün mü? Ölümden başka bir hakikat var mı? Öldükten sonra ne olacak? Kader mi irade mi? Hayatta yalnız mıyız?

İnsanlık tarihi boyunca, farklı coğrafya ve kültürlerde aynı sorular soruldu. Farklı cevaplar verildi.  Her birey soyut düşünebilme yeteneğini kazanmanın bir bedeli olarak kim olduğu, nerden geldiği , neden yaşadığı  gibi durumları sorgular ve sorgulamaları sonucunda birtakım cevaplara ulaşır. Cevaba ulaşmada dini inancı, toplumun öğretileri, çevresindeki rol modeller yardımcı olur.

Varoluşun nedeni, ölümden sonrası ve nasıl yaşamamız gerektiği,neyin doğru neyin yanlış olduğu, sanki bir paket program gibi zihnimize çocukluktan itibaren içinde bulunduğumuz medeniyet tarafından zihnimize yerleştirilir.

   Ama bazen cevaplar yetmez ve anksiyetenin farklı bir türü ortaya çıkar. Anlamsızlık acıdır , bunaltır. Bunaltı ile baş edebilmek için bir şeylerle uğraşmak  gerekliliği hissederiz. Tahir Özakkaş'a göre " Bu sanki bir kölelik harekatıdır: anlamsızlık efendimizin korkuttuğu benliğimiz, anlamsızlığın korkunçluğundan kurtulmak için kendisine hep yeni hedefler oluşturmak zorundadır."  Schopenhaur insan hayatının , doymuşluğun takip ettiği bir gereksinim mili üzerinde ebediyen döndüğünü düşünmüştür.  İnsandaki bu tarz bunalımlar davranışsal öğrenmeler  ya da bilişsel çarpıtmalarla açıklanamaz ve böylelikle sahaya varoluşçu terapistler iner.

 Varoluşçu psikoterapi anlayışına göre insan; hayatına anlam vermeye çalışan, yalnızlığı reddeden, belirsizlikten rahatsız olan biri durumundadır . Varoluşçu terapistler; yaşamın anlamsızlığını, yalnızlığı, belirsizliği  yüzleşmemiz gereken hayatın gerçekleri olarak görürler. Yaşamın anlamsızlığını tokat gibi çarparlar insanın suratına. İnsanların yaşamda amaçları ve hedefleri vardır derler .

Hayatın anlamı sorulduğunda her insan farklı cevaplar verir . Salih bir kul, ilgili bir baba,çocuk sahibi olma , bol maaşlı bir iş, olimpiyatlar, yarışmalar, madalyalar... hayaller hedefler amaçlar. Hedefler ve amaçlar ne kadar yüce olursa olsun varoluşçulara göre temelde yaşamın dayanılmaz anlamsızlığını ört bas etmek içindir.

İnsanlar yaşamlarını tekrar sorgulamalarını gerektiren önem olaylar yaşayabilirler. Bunun en tipik örneği yakınının ölümüne şahit olmaktır. Böyle zamanlarda insanlar kısmen "anlamsızlığı " hissederler.  Benzer şekilde parada, eğitimde, cinsellikte , şöhrette doyum noktasına ulaşmış kimseler de hayatı anlamsız bulmaya başlarlar.

   Öyleyse hedefler ve amaçlar hayatın anlamı olmamalı. Anlam  sonsuz  değerler üzerine inşa edilebilir. Örneğin hayattaki amacı kariyer yapmak olan biri hedefine ulaştığında boşluğa düşebilir. Ancak yaşamının amacı bilime katkı sağlamak olursa, kariyer sahibi olmak asıl amaca ulaşmak için ulaşılması gereken ara hedeflerden biri olur. Bu kişinin anlamsızlığa düşme olasılığı daha azdır. Travmatik olaylardan sonra dahi anlamsızlığa düşmeyebilir.

Yaşamının tüm amacı çocuklarını eğitmek olan bir anne düşünelim. Bir kaza sonucunda tüm çocuklarını kaybederse varoluşunun hiçbir anlamı olmadığını düşünmeye başlar. Yaşamdaki amacı sevilmek olan ve güzelliğinden dolayı ilgi gördüğünü düşünen bir kadının güzelliğini yitirmesi gerçek bir travma olabilir.

Bu yüzden yaşamın anlamı gelip geçici olmayan evrensel ve sonsuz değerler üzerine inşa edilebilir .Yaşamlarını bu şekilde anlamlandıranlar  devamlı hedef yaratma zorunluluğunu daha az hissederler. Ama yine de daha nadir de olsa ,yaşamdaki amacını sonsuz değerler üzerine inşa eden kişiler dahi hayatlarında "anlamsızlık" anksiyetesi yaşayabilirler. En nihayetinde yaşamın anlamının sadece "yaşamak" olduğu sonucuna varırlar. Yaşam "varoluşu" hissettiğimiz anlardan ibarettir. Geçmişin tasaları, geleceğin planları ve günlük yaşamın sorunları gelir geçer geriye "yaşanmış anlar" kalır.