Modern İnsanın Yeni Putu: Selfie veya Özçekim

“Nitekim selfie, bir yanıyla, Tanrı’nın yerine geçmeye çalışan

 modern insanın kendi suretine tapınmasından başka bir şey değildir.”

                                                                       Süreyya Su

MODERN İNSANIN YENİ PUTU: SELFİE VEYA ÖZÇEKİM

 

Pencereden yağmuru izler gibi dünyayı izlediğimiz, çok gezen mi yoksa çok okuyan mı sözünü rafa kaldırıp bilgiyi değil görüntüyü önemsediğimiz, sahip olma vurgusuyla hareket ettiğimiz bir çağda yaşıyoruz. Yazının başlığı ya da Süreyya hocamızın sözü biraz ağır geldiyse buyur Erich Fromm’a kulak ver : “Burada tamamıyla yeni bir şeyle, yeni bir tür putçulukla karşı karşıyayız. Artık yeni Tanrı, teknolojidir ya da insanın kendisi Tanrı olmaya gidiyor.”

Günümüzde yaygınlığı ve etkisi hızla artan ve artık ciddi bir tehlike ve bağımlılık haline dönüşen özçekim Wikipedi’de : “bir dijital fotoğraf makinesi ya da kameralı cep telefonu ile çekilen oto-portre fotoğrafı türüdür. Bu fotoğraflar genellikle gündelik anlardan ve bir kamera ile yukarıdan kol boyu mesafesinden ya da ayna karşısından çekilmek suretiyle düzenlenir.” olarak belirtilmektedir. Özçekimin tanımını da yaptıktan sonra yazıma devam etmeden önce sana dünyadan ve yurttan birkaç haber sunmak istiyorum:

“Bursa’da selfie çekmek için çıktığı bir inşaatın gözetleme kulesinin yıkılması sonucu bir kişi yaşamını yitirdi”

“Arkadaşlarını etkilemek için yaklaşık 9 metre yükseklikten selfie çeken kız selfie sonrasında dengesini kaybederek düştü ve hayatını kaybetti”        

Geçenlerde bir polis memuru intihar eden vatandaşı intihardan vazgeçirmek için gittiği olay yerinde intihara engel olmak yerine selfie çekinmekle yetindi. Sokaklarda yüzlerde insan attığı her adımı fotoğraflayıp takipçilerinin beğenisine sunmakta. Sosyal medya için yaşayan, yaşam enerjisini beğeniler, yorumlardan bulan insanlar olup çıktık.

Peki, neden böyle davranıyoruz? Gelin hep beraber bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım. Sosyolog Süreyya Su’nun görüşlerini aktararak araştırmaya başlayalım. Ona göre insanlık ilk olarak sözel kültürü yarattı ve ardından yazının icadıyla yazılı kültüre geçildi. Son dönemdeki teknolojik gelişmelerle de görsel kültür baştaki yerini aldı. Tarih boyunca kültürler birbirinden ayrılmasa da her kültürün baskın geldiği bir dönem var olmaktadır. Bugün ise görselliğin belirleyici ve önemli olduğu bir dönemdeyiz. Baktığımızda, yazılı kültürde günlüğün yerini günümüzde selfie'nin aldığını söyleyebiliriz.

Daha önce tüketim toplumunda birey olabilmekten bahsetmiştim. Hocamıza göre de insanlar tüketim toplumunda deneyimin imkânını kaybetmişler ve bu durum duygunun da yok olmasına sebep olmuştur. İnsanlar aktarılacak bir deneyim, anlatılacak bir duyguya sahip olmadıkları için gündelik hayatın içinde sıradan bir edimi bile (bir yerde yemek yemek, çay içmek gibi) olay olarak paylaşmakta ve anlatacakları sahici bir duyguya sahip olmadıkları için de paylaştıkları görüntülerle kendileriyle ilgili imajlar üretmektedirler.

Sosyolog Süreyya Su'ya göre Yunan mitolojisinde bulunan ve sudaki görüntüsüne hayranlıkla bakan Narkissos mitinin yerini, telefonunda tabletinde kendi fotoğrafına hayran hayran bakan bireyler aldı. Daimi olarak çekilen selfieler, otoportreler, yeni doğmuş bebeklerin resimleri, yeni evlenen çiftlerin mutlu anları, eğlenen arkadaşların çılgın pozları, insanın kendisiyle ya da benliğiyle ilgilenmekten daha çok imajıyla ilgilendiğinin semptomlarıdır. Çünkü bir arkadaş çevresine girmekten, bir aşk ilişkisini başlatmaya, bir işe kabul edilmeye kadar her sosyallik biçimi kişinin pazarlanabilir olmasını gerektiriyor. Bu da imajın önemini arttırıyor insanlar bu yüzden kişiliklerini, görgü ve birikimlerini geliştirmekten daha çok nasıl göründükleriyle ilgileniyorlar, sürekli farklı imajlarını üretip, bunları görselleştirerek paylaşıyorlar.  

Gelişen teknoloji ile birlikte telefonlarda artık kameraların yer alması, bizimde sorgulamadan onları abartarak kullanmamıza yol açtı. Kişiliğimiz, gelenek ve göreneklerimiz, düşünce yapımız artık birer etkisiz eleman haline geldi. Bunlara ve söze gerek yok artık. Yarattığımız sahte dünyamızda tek gerçek olarak gördüğümüz, insanların bizi görmesi ve beğenmesi. Artık çektiğimiz ve üzerinde çeşitli oynamalarla paylaştığımız, bizden çoğu zaman uzak fotoğraflarımızı dostumuz olarak görüyor ve bunun bizi ne kadar yalnızlaştırdığını göremiyoruz. Facebook’ta 400-500 arkadaşımızın olması, Twitter’da binlerce takipçimizin olması bizim bu kadar arkadaşa sahip olduğumuz yanılgısını bize kabul ettiriyor.

Selfie’lerle kendimizi tanıtıyor, nasıl görülmek istersek o yönde fotoğraflar paylaşıyoruz. Artık en büyük problemimiz nasıl görüneceğimiz, kendimizi ne şekil bir beden imajıyla sergileyeceğimiz oldu.

Konuyla ilgili yapılan araştırma sonuçlarına göre:

-Y kuşağı gençlerinin yüzde 33’ü sosyal medyada en çok kendi resimlerine bakıyor. Başkalarının resimlerine bakma oranı yüzde 31.                                                                                                                                               -18 ila 30 yaş arasındaki gençlerin yaklaşık yüzde 63’ü akıllı telefonlarında duvar kağıdı olarak selfie kullanıyor.    - Memnun kalınan selfie’lerini başkalarına mesaj atanların oranı yüzde 94.                                                            - Katılımcıların yüzde 71’i selfie’lerine bakarak kendilerini mutlu hissediyor.                                                           -Pişmanlık duyanların oranı ise yüzde 9.

  Aynı zamanda başka bir araştırma sonucuna göre 18-24 yaş grubunda en az bir kere selfie çekenlerin oranı %75 olarak görülmektedir.  ABD Ohio Devlet Üniversitesi’nde bilim insanları 18-40 yaş arası 800 erkekle üzerinde yaptıkları araştırma sonucunda sürekli selfie paylaşan erkeklerin, selfie meraklısı olmayan erkeklere oranla daha antisosyal davranış gösterdiği ve psikopatça eğilimlere sahip olduğunu gördüklerini belirtti. Kendi fotoğrafını sık sık paylaşan erkeklerin empati eksikliği, narsisizm ve fevrilik gibi psikopati ile bağdaştırılan eğilimlere sahip oldukları belirtildi. Bu araştırma sonuçlarının kızlara da uyarlanabileceğini belirten psikologlarda bulunmakta.

Son dönemde görülen bu selfie çılgınlığıyla estetik operasyon yaptırmak isteyen kişi sayısının da arttığını belirtelim.

Hepimiz gerçekten hasta mıyız? Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a göre birey günde birkaç kez özel durumlarda özçekim yaparsa bunun hastalık olarak kabul edilemeyeceğini ancak bireyin her davranışını, her uygulamasını, gittiği her yeri kayıt altına alması durumunda bu durumun benmerkezciliği teşvik edici bir hale geldiğini ve bununda kişilik zaafı haline dönüşeceğini belirtmektedir.

Peki, bu durumda ne yapmalı? Ailelerin küçük yaştan itibaren çocukların sosyal medyayı doğru kullanması için eğitmesi gerekiyor. Farkındalık ise en önemli etken. Çocuklarımızı apartmanlara hapsedip teknolojinin kölesi haline getirmek yerine bırakalım sokaklarda gerçek dünya ile tanışsınlar. Ve kendimize de şu soruları sormamız gerekiyor. Yaşadığımız anı yaşamak varken o anı fotoğraflayıp gerçeği görmezden gelmek mi istiyoruz? Selfie çubukları mı yoksa bir dost eli mi önemli olan? Artık bir şeyleri sorgulamalı ve farkına varmalıyız. Bu yazıyı okuyup belki abartıyorsun diyebilirsin ama son bilgi: Rusya’da birçok insan selfie bağımlılığı sebebiyle psikolojik yardım almak için başvuruda bulunuyor. Yarattığımız putlarımıza tapmak ya da Tanrı olmak yerine kendimizi doğru tanıyıp, gerçekliklere biraz kapımızı açsak daha iyi olacak belki de. ...

 

Kaynakça:

http://www.haberturk.com/dunya/haber/1099023-selfie-cekerken-hayatlarini-kaybettiler http://haber.star.com.tr/acikgorus/selfie-benligin-ikonlasmasi/haber-945282 http://www.e-psikiyatri.com/tag/selfie http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hayat/27155121.asp  

Bu yazı toplam 8683 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum